Türkiye’de Lo Kıtların Yaşayan Tahamedeleri 2. Bölüm
KÖYÜN ARSIZLIĞI…
Eskiden Zamantı ırmağı üzerinde sadece iki köprü vardı. Biri Tahta köprü köyünün köprüsü, diğeri Altı kesek köprüsüydü. Uzun yaylanın iki yakadaki köylerinin birbirlerine ulaşabilmeleri ancak bu iki köprüden birini kullanmakla mümkün olabiliyordu. Dolaysıyla Altı kesek yolu daha kestirme olduğu için tercih sebebiydi. Gelin almalarda, Altı keseklilerin gelincilere, giderken değil dönüşte uyguladıkları adetsel şakalar nedeniyle bu köprünün aşılması biraz zor olmaktaydı. Usuli olan bu şakalar nedeniyle, bilmeyenler veya fazla ciddiye alıp aşırı bulanlar köyün adını arsıza çıkarmışlardır. Hem adet gelenek bileceksiniz ve hem de onu uygulamaktan kaçınacaksınız, yakışık alırmıydı? İşte bu uygulanan bazı adetsel şakalardan meydana gelen ufak tefek gerginlikler Altıkeseğin adının arsıza çıkmasına neden olmuştur
Çayırlıktan ot çekme
ÇALIŞMA HAYATI:
Altı kesekliler, Makinalaşma dönemine kadar çiftçilikte: Özlü ve daha verimli topraklarını ihtiyaçları kadar ekmenin dışına yönelmemiş ve hayvancılığa ağırlık vermişlerdir. Büyük baş hayvanlar (At, Öküz, İnek, Camız) beslerlerdi. Fakat Koyunculuğa daha çok ağırlık vermekteydiler. Dolayısıyla hem arazi, hem de yerleşim yerleri ona göre düzenlenmişti: Köyün geniş arazisinde hem yaylıma hem de kışın koyunları barındırmaya müsait ağıllar vardı. Ayrıca köyde de her evin kendine göre koyunlarını kapatacağı ağılı ve atlarıyla diğer büyük baş hayvanlarını bakacakları ahırları bulunmaktaydı. Ayrıca yazın sıcağında çıkacakları Toroslar da Tahtalı, Gövdeli, Dumanlı gibi yaylaklar edinmişlerdi ve kışın Yılxı’larını (At sürülerini) Ceyhan, Amik ovalarına indirirlerdi. Dolaysıyla ona göre ücreti karşılığın da Yılkı Çobanları, Köyün Sığırtmacı, Dana, Koyun, Kuzu çabanı, Sağıncıları ve Yaylak Korucuları edinirlerdi. Altıkesek’lilerin bazıları şehirde de evler edinmişlerdi fakat nereye giderlerse gitsinler yaşam merkezleri Altıkesek’ti!..
Her evde kadınların baktığı kümes hayvanları (Tavuk, Hindi, bazılarında Ördek ve Kaz) vardı. Yılxı sürüsünün dışında erkekler, ahırda iki tür at bakarlardı biri binek, diğerleri at arabası koşumu içindi. İneği ve Mandayı sütü nedeniyle beslerlerdi, Öküzü kağnıya koşar ve çalışma hayatında kullanırla dı. Keçiyi, koyun sürüsüne öncülük etsin için az miktarda bulundurur; Merkep, çobanın barxanasını taşısın, Köpekte sürüyü Kurttan korusun için bakılırdı. Köyde dikkat çeken başka bir husus; hayvanları hareket ettirmek için Üvendire ve Meses türü dürtücü aletler kullanılmadığıdır.
Bahar ayı, Koyun ve Kuzular,Toroslarda yayla
YAYLA: Orta Toroslarda ki yaylalara, koyunlar kuzuladıktan, sıcaklar başlayınca çıkarlardı ve Onüç yataktan oluşmaktaydı. Fakat Kırgılı yatağı başkalarına geçtiği için Oniki yatak olarak kalmıştır. İsimleri şöyledir:
(1-Sarıyatak, 2-Ay Mekânı, 3-Deli Alinin Çardağı, 4-Köy Pınarı, 5-Küçük Dumanlı, 6-Büyük Dumanlı, 7-Çebiş Yatağı, 8-Gölyatağı, 9-Kartal Pınarı, 10-Mıcır Boğazı, 11-Büyük Tahtalı, 12-Küçük Tahtalı) yani 12 sürünün barınabileceği (Sivas Fen Müdürlüğünce yapılan ölçümlere göre 248 bin dönüm. 12 yatak) saha olarak 1893 yılında resmen Altı keseğe tahsis edilmiştir. Ondan önce Yaylanın güney tarafında bulunan devlet çiftliği (Sultan Harasına) mal edilmek istenmişse de bunu engellemek için Kulbek Hacının (Yahya) çok gayret sarf ettiği, atının terkisine kefenini bağlayarak “Ölürsem beni oraya gömün” diye köylüleri teşvik ederek karşı çıktığını ve yetinmeyerek Bıjnav Paşa aracılığıyla saraya kadar ulaştığı rivayet edilir...
Kaynar yarmasından sonraki ırmak görüntüsü ve Reoxşarte Göleti
ALTIKESEĞİN SAZLIĞI (Gölet ve Bataklık)
Seyhan Nehrinin ana kollarından biri olan Zamantı Irmağı Altı kesek taraçalarının önünden geniş bir kavis çizerek geçerken, Büyük Çayırlığın bitimi ve Kantax’tan itibaren Kara boğaza doğru bir bataklık, sazlık sahası oluşturur. Bu sazlıkta çeşitli kuşlar barınırdı. Suyunda Sazan, Turna balıkları bulunur, adam boyu Yayınlar yakalanabilirdi. Yazın, hayvanlar için otu olmayanlar; kışın, buz tuttuktan sonra ihtiyacı olanlar çevre köylerden gelerek sazları biçer, kamışları keser, köylerine, şehre götürerek hamam ve fırıncılara satmak suretiyle harçlıklarını çıkarırlardı. Fakat Sivrisinek ürettiği için zararlı yanı da vardı. Kurutulmak istendi ve DSİ nezdinde (1964 yılında) girişimde bulunul du...
Kara boğazlılar, hayvancılıklarının öleceği gerekçesiyle bu işe karşı çıktılar. Altı kesekliler çaresiz kalarak, Kara boğaz köyünün kanalın geçmesi gereken yerlerini Malmüdürlüğü marifetiyle (resmen) istimlak ettirdiler ve oluşturulan heyetin takdirine göre parasını Kara boğaz Muhtarlığı adına bankaya bloke ettiler. Çalışma hızlandı fakat DSİ’nin peş-peşe gönderdiği kanal kazıcı üç makina da bataklığa saplanıp bir kış boyu çıkarılamadan orada kaldı. Ertesi yıl baharın, Altı kesekten Ankara’ya bir heyet geldi: Ziyaret edilecek makama ve teşkilatına hitaben hazırlanan bir teşekkür mektubu ekinde uygun bir çiçek buketi ile Sayın G. Müdür Arif Onat ziyaret edildi. (Bu görüşmeye, o dönemde milletvekili olmayan Şevket Doğan da katıldı) ve çok içten bir karşılama ile sıcak bir kabül görüldü. Bundan cesaret alan köyün muhtarı: Mümkünse bir makine daha gönderilmesi talebinde bulundu! Bunun üzerine Sayın Genel Müdür Onat şunları söyledi: “Mevzu olan makineden elimizde sadece 183 tane var, Türkiye sathında çalışıyoruz, işe yaramıyor ise de bunun üç tanesi sizde. Ama imkân bulabilirsem söz veriyorum bir tane daha göndereceğim. Siyasileri devreye koyan, Kara boğaz muhtarına da söylediğim gibi size de söylüyorum, kanal açıldıktan sonra o toprakların yıkanması lazım, değilse verimli olmaz. Onun için topraklarınızda gölet inşa edilecek, sulama kanalları açılacak söz veriyorum” dediler ve heyet, asansör kapısına kadar bizzat kendisi tarafından uğurlandı.
Köyün Çayırlığını Sulamak için açılan Kanal.
Gölet, Kaynar yarması çıkışındaki, köyümüzün (Kelfatma denilen ve Ajilerin eski ağılının, değirmenin olduğu bölgede) “Reoxşarte”(mal paylaşılan yer) denilen yerin önü kapatılarak yapıldı, sulama kanalları da Potuklu köylerine kadar açıldı. Şimdi bu çalışmalardan en çok yararlananlar başta Kara boğaz, Kılıçmemet, Aşağı ve Yukarı Potuklu köyleridir. Altı keseğe taraf geçirilen kanal, seviye düşüklüğü nedeniyle işe yaramadı ve Irmak yatağından çıkarılan çamurların kıyıya yığılması, dağıtılmaması nedeniyle hem görüntü çirkinliği meydana gelmiş, hem de çayırlar bozulmuş oldu. Yani Altıkesek zarar gördü.
GERİLEYİŞ
Altıkesek’lilerin Anadolu topraklarına intikalinden itibaren, iklim şartları ve edindikleri topraklara intibak etmeye çabalarken; bir taraftan da aralarına katıldıkları toplumun dilini, davranışlarını değerlendirmeye çalıştılar. Biraz bir şeyler öğrenip kendilerini toparlamaya, güçlenmeye başladıkları dönemde Balkan ve I. Cihan Harbi patlak vermiş. (1913, 1914) Henüz hafızalarda yaşayan bir vatan kaybetmiş olmanın telaşıyla ikinci vatanlarını korumaya kalkmışlar ve eli silah tutan insanlarını peş peşe cephelere göndermişlerdir. 400 nüfuslu bu köyden, kurtuluş dönemine kadar 90 kişi gitmiş ve bunlardan sadece 4 dü geri dönebilmiştir!... Dolayısıyla Altı kesekliler, önce insan fakiri düşmüş, çalışma gücünü kaybetmişlerdir. Sonra 1928 yılında yaşanan keven senesiyle hayvanları da telef olmuş ve salgın hastalıklardan da zarar görmüşlerdir... Ayrıca yeni devletin baskılı rejimi, mal sayımı, yol parası, öşür adı altında yapılan zulümler yetmiyormuş gibi bir de 60 hanelik köye 93 hane Göçmen yerleştirmek suretiyle köy her açıdan iyice zayıflatılmıştır. Bu durum ve şartlar altında hareket kabiliyetini yitiren Altıkesekliler: Ne Ceyhan, ne Amik Ovasındaki kışlaklarına, ne Toroslarda ki yaylalarına, nede şehirdeki mülklerine gereği gibi sahip çıkamamışlardır. Dolaysıyla sürgün şartlarında yaşadıklarından daha ağır sorunları Cumhuriyet döneminde yaşamaya başlamışlardır, taki 1940 lı yıllara kadar. Bu tarihte yeni yetişmiş olan gençler, canlarını dişlerine takarak yeniden dirilmeye, tarlalardan ve hayvanlardan edindikleri nemaları uzaklara, 120 Km. mesafedeki Kayseri gibi yerlere, kağnı arabalarıyla taşımak suretiyle paraya tahvil ederek güçlenmeye çabalamışlardır.
Yine o tarihler de: Torosların Tahtalı, Gövdeli ve Dumanlı yaylalarına, Gürün İlçesine bağlı Bey pınar, Güneşli, Börüklü gibi yakın köylerden yapılan müdahalelere ve bazı şahısların zilli yet, mülkiyet benzeri hak iddialarına karşı çıkılmış! Hem hukuki açıdan ve hem de fiili mücadele başlatmışlardır ve bu yaylayı geri kazanma çabaları 1992 yılına kadar sürmüştür. Bu mücadele safhasında Gürün ilçe yönetimi kendi taraflarında olan köylere sıkı destek vermiş ve fakat Altıkesek’lilerin ısrarlı tutumu karşısında Kayseri ile Sivas İl sınırının tespiti zorunluluğu doğmuştur. 1955 Yılında her iki mahalli idare tarafından oluşturulan heyetin, mahallindeki keşif belirlemelerine göre ayni yıl “Üçlü kararname Resmi gazete de yayınlanmak suretiyle: Bu il sınır tespiti Altı kesek lehine olacak şekilde neticelenmiştir.
Bu heyete katılan üyelerden birinin sonradan, etkisinde kaldığı bu keşif olayını şöyle anlatıyor: “Sabahleyin erkenden dağların eteğinde, başları beyaz başlıklarla bağlı, üstlerinde siyah yamçıları, heybetli bir atlı grubuyla karşılaştık. İlk bakışta bu atlıları görünce, inanın üzerimize dağ yürüyor sandık! Bu Altıkesekliler nema nem şeylermiş, hepimizi yedirdi içirdiler ve bizi yolcu ederken şarkı, türkü eşliğinde havaya silah sıkarak ne kendilerin de, ne de bizim jandarmalar da mermi bırakmadılar.”
İshak Kokuva-nın(Kokoa) Diploması
EN ÖNEMLİ KAYIP
Altıkeseğin güçsüz düşürülmesinden meydana gelen en önemli kayıplardan biride: Hem kafkasyadayken hem de Anadolu'ya yerleştikten sonra köy adına tuttukları önemli kayıtlardır. Bütün kayıtlar, onu başarabilecek, köyden okur-yazar olan birine aktarılırdı. Bu son mutemet kişi 30 lu yıllarda vefat etmiş olan “Bic İslam”dır; çocuğu olmadığı için nesi varsa iki mirasçısı tarafından pay edilmiştir. Yıllardan sonra (1964) olay tesadüfen öğrenilince araştırmaya başlanmış, mirasçılarından biri Kulbek Memet, Altın yaldızla yazılmış, el yazması bir Kuranı kerimden başka kâğıt adına hiçbir şey almadığını yeminle ifade etmiş, diğer mirasçı: Sarıoğlan Yahyalı köyüne yerleşmiş olan abisi Osman’ın oğlu, ancak ölümüne yakın bir tarihte: Bir arabanın götürebileceği kadar götürdüğünü, ambarın üzerine yığdığını ve ateş tutuşturmak için her gün bir parça yakarak tüketildiğini itiraf etmiştir. Böylece Altıkesek köyü ile ilgili bilgilerin bir Türkmen hanımın elinde erimiş olması üzüntü verici oluyor. Bunlardan, köyde yaşayan sülalelerle ilgili bilgi içeren kitap vari bir şeyin, kız kardeşinin kocasına intikal ettiği biliniyor, ama oda bulunamadı. Ortaya çıkar mı, çıkmaz mı, ne zaman çıkar bilmiyoruz.
2/2